YeniAnayasa

YeniAnayasa

12 Nisan 2015 Pazar

bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur Bizim Şia diye bir dinimiz yoktur Bizim tek dinimiz İslam’dır 2015

  Kendileriyle bunu konuşuyoruz, açık ve net,
 bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur.
 Bizim Şia diye bir dinimiz yoktur. 
Bizim tek dinimiz İslam’dır, bunu böyle bilmemiz lazım.

İstanbul Kongre Merkezi’nde düzenlenen programda yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına, “Allah’ın salat ve selamı, Efendimiz, Rehberimiz, canlar canı Muhammed Mustafa’nın ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun. Allah’ın selamı, Ashab-ı Kiram’ın ve 14 asırdır insanlığı aydınlatan tüm alimlerin, evliyaların, gönül insanlarının üzerlerine olsun. Doğumunun sene-i devriyesine ulaştığımız, Kutlu Doğum’u bir kez daha idrak ettiğimiz için Rabbime hamd-ü senalar ediyorum. Efendimizin şefaatine bugün her zamankinden çok daha fazlasıyla ihtiyacımız var. Cümlemizin, mahşer günü şefaat lütfuna sahip yegâne kişi olacak

 Peygamberimizin Livaü’l-Hamd Sancağı altında toplananlar içinde olmasını temenni ediyorum. 

 Dünyada gelmiş geçmiş tüm ümmetlerin en hayırlısı olan İslam ümmetinin mensupları olarak, Peygamberimizin şefaatiyle, hesap gününden mahcup olmadan çıkmamızı Rabbimden niyaz ediyorum” diyerek başladı.
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, programı düzenledikleri için Diyanet İşleri Başkanlığına teşekkür ederek, 400 yıl önce İstanbul’da yazılmış bir hilyedeki “Gönüllerde Taht Kuran Ey Sultanlar Sultanı/ Sana ‘Levlak’ Demişken Âlemlerin Rahmanı/ Senin Vasıflarını Nasıl Döküp Sayayım. Lütufların Sayısız, Nasıl Nokta Koyayım” sözlerini aktardı.
“BİZE DÜŞEN O’NUN ŞANINA YAKIŞIR BİR ÜMMET OLMAK İÇİN ÇALIŞMAKTIR”
Âlemlerin Rabbinin övdüğü Hazreti Muhammed Mustafa için ne söylense eksik, yetersiz kalacağını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle konuştu: “Bize düşen O’nun şanına yakışır bir ümmet olmak için çalışmaktır. Ben, Kutlu Doğum etkinliklerini bu bakımdan, bizi sünnete daha da yaklaştırmanın, sünnetle daha da bütünleştirmenin bir vesilesi olarak görüyorum. Peygamberimizin kendi yaşadığı ve ümmetine tavsiye ettiği sadelikte ve samimiyette yapılan Kutlu Doğum etkinliklerinin, rahmet ve bereket kaynağı olacağına inanıyorum. Alvarlı Efe Hazretleri’nin söylediği gibi; ‘Derde Dermandır Muhammed Sohbeti/ Nur-İ İmandır Muhammed Ülfeti/ Rahmet-İ Rahman Dilerse Ey Kiram/ Ver Habib-İ Kibriya’ya Çok Selam.’ Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammedin ve Ala Ali Seyyidine Muhammed.”
“MÜSLÜMANLAR VE TÜM İNSANLAR OLARAK BİRLİKTE YAŞAMA İMTİHANINA TABİYİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, insanın, nefis sahibi bir varlık olarak, diğer tüm yaratılmışlardan farklı olduğunu, bu nefisin, insanları aklı ve vicdanıyla bulması gereken doğrulara ulaşmaktan alıkoyduğunu söyledi. İlk peygamber Hazreti Adem’den, son peygamber Hazreti Muhammed’e kadar, tüm elçilerin insanlığa aynı dini, aynı ilahi emri tebliğ ettiklerini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnsanları akıl ve vicdan ölçüsüne, yani yaratanın belirlediği sınırlar içine, bunun idrakinde ve sorumluluğunda olmaya davet eden Peygamberler silsilesinin en üzerinde, hiç şüphesiz, Sevgili Peygamberimiz, Hazreti Muhammed vardır. İlk yaradılıştan bugüne, insanlar arasındaki tüm farklılıklar, Allah’ın kainatta kurduğu ilahi nizamın işaretidir. Kur’an’da, Allah’ın dileseydi herkesi iman üzere yaratacağı ve tek ümmet yapacağı, fakat bu şekilde yaratılmayarak, sahip olduğumuz nimetler için imtihana tabi tutulduğumuz, ifade ediliyor. Bu yılki Kutlu Doğum etkinliklerinin teması olan ‘Hazreti Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı’nın kaynağını işte burada buluyoruz. Evet, Müslümanlar ve tüm insanlar olarak birlikte yaşama imtihanına tabiyiz. Bu imtihanı başarmanın, birlikte yaşamanın ahlakını güçlendirmenin yolu da, Peygamberimizin örnek hayatından ve bizlere tavsiyelerinden geçiyor” diye konuştu.
“BİZDE ENSAR KÜLTÜRÜ VAR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, günümüz dünyasına baktığımızda bu imtihanın çok çetin bir şekilde sürdüğünün görüldüğüne işaret ederek, şunları söyledi: “Zulmün, katliamın, terörün, işkencenin ve daha nice, dinimizce ve elbette Peygamberimizce kötülenmiş, yasaklanmış fiilin, dünyanın dört bir yanında, her gün, her an işlendiği bir dönemden geçiyoruz. Batıda giderek yaygınlaşan İslamofobi, kitabımız ve Peygamberimiz başta olmak üzere, tüm kutsallarımıza yönelik topyekûn bir saldırı haline dönüşüyor. Kendileri ciddi bir inanç buhranı yaşayan Batı toplumlarının, İslamı ve Müslümanları hedef alarak buradan çıkış yolu aramak gibi çok yanlış bir yola girdiklerini üzüntüyle müşahede ediyoruz. Diğer yanda ise İslam dünyası, sadece paramparça bir görüntü içinde olmakla kalmıyor, her yerde kardeşin kardeşi öldürdüğü vahim bir tablo önümüze çıkıyor. Suriye, Irak, Myanmar, Türkistan başta olmak üzere, pek çok yerde, on milyonlarca Müslüman muhacir durumuna düşürüldü. Biz Türkiye olarak, ülkemize gelen muhacir kardeşlerimize her türlü yardımı yapıyor, her türlü kolaylığı gösteriyoruz. Birlikte yaşama ahlakına sıkı sıkıya sarılarak, tüm imkânlarımızı seferber ediyor, kapılarımızı ve yüreğimizi açık tutuyoruz. Çünkü bizde bir Ensar kültürü var, bunun gereğini yerine getiriyoruz. Ama diğer ülkelerin, bilhassa da İslam ülkelerinin çoğunda aynı durumun söz konusu olduğunu maalesef söyleyemeyiz. Müslümanların büyük bölümü, kardeşine Ensar olma imtihanından başarıyla çıkamadı, çıkamıyor.”

Öte yandan, üçüncü bin yılda dünyadaki gelişmelerin merkezinde yer alacağı öngörülen Afrika’da, her konuda olduğu gibi din konusunda da adaletsiz ve insafsız bir yarış söz konusu olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kıtada, 
“akla ve vicdana seslenen” ile ”aklı ve vicdanı esir eden” 
arasında süren çetin bir mücadeleye şahitlik edildiğini aktardı.
“ÜMMETİN BİRLİĞİ İÇİN DAHA ÇOK ÇALIŞMALIYIZ”
Geçmişteki Endülüs örneğinden, Balkanlar örneğinden, Kafkasya örneğinden hareketle, bu mücadelenin nasıl sonuçlar doğurabileceği konusunda fikir sahibi olunduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bizim tarihimizde, tüm inançlara, tüm farklılıklara adaletle, hoşgörüyle yaklaşan Osmanlı tecrübesi varken, karşımızdaki örnekler maalesef işte bunlar. 
Bu bakımdan, Afrika Kıtası’nın, sadece son 100 yılda köklü bir şekilde değişen demografik ve dinî yapısı hepimiz için endişe kaynağı olmalıdır. ‘Dert insanı söyletir’ derler. Bu sıkıntıları, bu sorunları saatlerce, günlerce konuşmak, anlatmak mümkün. Bize düşen, ‘ancak sana ibadet eder, ancak senden yardım dileriz” diyen bir inancın mensupları olarak, istikametimizi sağlam tutmaktır. İstikametimizi sağlam tutmazsak, yani kıblemizi şaşırırsak, yaptığımız ibadet dahi Allah’ın rızasına değil, Allah’ın gazabına vesile olur. Yardımı Allah’ın emirlerinde ve Peygamberimizin tavsiyelerinde değil, başka yerlerde aramaya başladığımızda, daha büyük felaketlerin, daha büyük acıların, daha büyük yıkımların kapısını aralamış oluruz. Maalesef bugün İslam dünyasının bu konuda da çok iyi bir imtihan veremediğini görüyoruz. Bilhassa, DEAŞ gibi terör örgütlerinin yol açtığı tahribat, İslam düşmanlarının çabalarını dahi geride bırakacak düzeye ulaşmış durumda. Bu tür gelişmeler, Müslümanları daha büyük sıkıntılara maruz bırakmanın ötesinde, olumlu herhangi bir amaca hizmet etmiyor. Tam aksine İslam’a olumsuz bakışlar getiriyor. Bu durum karşısında bize düşen, Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak, Peygamberimizin rehberliğinden asla sapmadan ümmetin birliği, beraberliği, kardeşliği için daha çok çalışmak, daha çok mücadele etmektir. Peygamberimizin birlikte yaşama ahlakını anlayarak, yaşayarak, anlatarak bu misyonumuzu devam ettirmeliyiz. Biz sorumluluğumuzun, vazifemizin farkındayız. Bu yükün büyüklüğünün ve ağırlığının da bilincindeyiz. Ama hamdolsun, Kur’an’da, sıkıntıya düştüğümüz durumlarda Allah’ın yardımının yakın olduğu müjdeleniyor.

 Ben de, istikametimizi kaybetmediğimiz sürece, ümmetin kurtuluşunun yakın olduğuna yürekten inanıyorum” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Peygamberimizin, tüm hayatı boyunca mazlumun yanında durup, zalimin karşısında olduğunu, mazlumun yanında dururken, onun diğer vasıflarına bakmayan Peygamberimizin, aynı şekilde zalime karşı çıkarken de kim olduğunu, ne olduğunu dikkate almadığını vurguladı.
MEZHEPÇİLİK, İSLAM DÜNYASINI PARAMPARÇA EDİYOR
Konuşmasında, Peygamberimizin,
 “İnsanlara azap edene Allah da azap eder” 
diyerek, bu konudaki tavrını net bir şekilde gösterdiğini anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çağları aşan mesajlarıyla Peygamberimiz, bugün de bizim en önemli, en güçlü başvuru kaynağımızdır.
 Tebliğ ettiği dini en güzel şekilde yaşayarak, tüm insanlara gösteren Hazreti Nebi, döneminde düşmanları tarafından dahi kendisine teslim edilen ‘Emin’ sıfatıyla da bizlere çok önemli bir mesaj vermiştir. Öyle ki, Peygamberimizin hayatına kast etmek için yanına gelenler, ondan yeniden hayat bularak, geri dönmüşlerdir, ki bunların en önemlisi Hazreti Ömer’dir. Her türlü asabiyeti, ırkçılığı, ayrımcılığı ayakları altına aldığını ifade eden Efendimizin işaret ettiği kardeşlik bağlarına bugün ne çok ihtiyacımız olduğunu hep birlikte görüyoruz. Mezhepçilik, şu anda İslam dünyasını paramparça ediyor, ümmeti paramparça ediyor. Bunu bizzat yaşıyoruz. Şu anda Irak’ta, Suriye’de, Filistin’de, Yemende bunu görüyoruz. Şu anda acımasızca Müslüman, Müslüman’ı öldürüyor. Sadece mezhebî farklılık, bu kadar açık ve net. Bunları bizzat siyasetçi olarak, biz de yaşıyoruz.
 Kendileriyle bunu konuşuyoruz, açık ve net, bizim Sünnilik diye bir dinimiz yoktur. Bizim Şia diye bir dinimiz yoktur. Bizim tek dinimiz İslam’dır, bunu böyle bilmemiz lazım. Ne yazık ki, mezhebini din edinmiş olanlarla başımız dertte, sıkıntı burada. Hazreti Peygamber, kinle, nefretle, öfkeyle dolu ruhları rahmetle, aşkla, umutla besleyerek, insanlığın ufkunda ilelebet sönmeyecek bir ışık yaktı. Bu ışığa doğru attığımız her adım, kendimizle, ümmetle birlikte tüm insanlığın kurtuluşuna doğru kat ettiğimiz bir mesafedir. Bu ışıktan uzaklaştığımız her an, daha çok zulme, daha çok acıya, daha çok zillete maruz kalacağımızdan şüpheniz olmasın. Dikkatinizi çekiyorum, burada sadece bizden, sadece Müslümanlardan bahsetmiyorum; tüm insanlığın felahına, tüm insanlığın kurtuluşuna açılan bir kapıdan söz ediyorum. Çünkü Peygamberimizin tebliği tüm insanlığadır. Bu, dileyenin dilediği kadar faydalanabileceği bir hazinedir. Bunun için herhangi bir ırka, herhangi bir renge, herhangi bir dile, herhangi bir coğrafyaya mensup olma şartı yoktur. Bu, herhangi bir seçkin gruba, herhangi bir sosyal veya ekonomik kesime mahsus da değildir. Mükellefiyetleri itibariyle, akıl sahibi olmak, bu kutlu çağrının muhatabı olmak için yeterlidir. Hazreti Peygamberin tebliğ ettiği din, tüm mensuplarına özgüven sahibi olmalarını emreder. Bunun için Müslümanların tecrit olmalarına, diğer inanç sahiplerinden tamamen ayrı bir toplumsal hayata yönelmelerine gerek yoktur. Kur’an’da, ‘İnanıyorsanız muhakkak üstünsünüz’ buyruluyor. Hiç şüphesiz bu üstünlük, inancımızla, kalbimizle, aklımızla, vicdanımızla ilgili bir üstünlüktür. Öyleyse “Gevşemeyeceğiz, üzülmeyeceğiz.”
 Bizim kendi tarihimizde de bunun sayısız örneği vardır. Osman Gazi’den Fatih Sultan Mehmet’e kadar pek çok devlet yöneticisi, günümüzde rastlanılması gerçekten zor hoşgörülü tavırlarıyla, ümmete örnek olmuşlardır.
 Günümüzün çatışma kültürü üzerine kurulu Batı sistemindeki diyalog, hoşgörü, farklılıklara saygı söylemi ile bizim medeniyet müktesebatımızdaki anlayış çok farklıdır.
 Bir tarafta yaratılanı yaratandan ötürü seven, yani doğrudan insanın aklına ve vicdanına seslenen bir anlayış varken, diğer yanda insanı insanın kurdu olarak gören bir yaklaşım söz konusudur”
 diye konuştu.
“PEYGAMBERİMİZİN EN BÜYÜK GÜCÜ İMANI VE TEBLİĞİYDİ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yaşadığımız sıkıntıların, sorunların, karşılaşılan engellerin bizleri asla yeise düşürmesi gerektiğini belirterek, “Çünkü Allah bize yeter. İnsanlık tarihi bunun sayısız örneğiyle dolu. Bir dönem adeta tüm dünyayı titreten, kasıp kavuran nice kavimler, nice hükümdarlar, bir süre sonra, geride iz bırakmamacasına yok olup gitmişlerdir. Biz, sahibi Allah olan bir dinin mensupları olarak, böyle bir akıbete asla duçar olmayacağımızı biliyoruz, buna inanıyoruz. Yeter ki, haset ve kin gibi, geçmişte pek çok toplumu yok eden hastalıkların pençesine düşmeyelim. Yeter ki, Hazreti Nebi’nin aydınlık yolundan bir an olsun, bir milim olsun sapmayalım. Peygamberimizin yöntemi bellidir. Bir öğüt verici olan Peygamberimiz, hiç kimseye karşı zor kullanmamış, baskı yapmamıştı. Onun en büyük gücü imanıydı, tebliğiydi. İslam tarihine baktığımızda, silah zoruyla Müslüman yapılan hiçbir topluluk göremeyiz. Bugün en büyük Müslüman nüfusunu barındıran Güney Asya ülkelerine İslam, Müslüman tüccarlar aracılığıyla, onların tebliğleriyle ulaşmıştır. Aynı şekilde bizim milletimiz de, ilahi tebliğin gücüyle, yani gönüllü olarak İslam’la şereflenmiştir. Bakınız burada silah yok, ordu yok, zor yok, baskı yok. Ne var? Sadece Hak yola davet var. Hak sözü anlatma var. Peygamberimizin yolunu takip etme var. Bu manzara, bugün mezhepçilik ve bölgecilik fitnesinin pençesine düşenlerin, bu uğurda kardeş kanına dahi girmekten çekinmeyenlerin ne kadar uzağında değil mi? Zahirde haktan yana görünüp esasta batılın kılıcını çalanlar bu yoldan ne kadar uzakta değil mi?” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, tüm insanlığı birlikte yaşatma ideali bir yana, kendi kardeşleriyle dahi birlikte yaşayamayanların, rahmet yüklü mesajları kalplerinde özümseyememiş olanlar olduğunu, önümüzdeki dönemin, bu bakımdan, tüm insanlık için bir uyanışa, bir silkinişe, bir öze dönüşe vesile olması temennisini dile getirerek şunları söyledi: “Yaşadığımız ve ‘Fitnenin öldürmekten daha kötü olduğu’ ilahi mesajının adeta ete-kemiğe büründüğü bu dönemi, en kısa zamanda geride bırakacağımızı ümit ediyorum” dedi.
MİLLETİMİZİN HZ. PEYGAMBER SEVGİSİ
İslam dünyasında Peygamber sevgisinin, Peygambere olan saygının, hürmetin, özlemin ülkemiz kadar belirgin şekilde görülebileceği pek az yer bulunduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Erdoğan,  milletimizin, yüzlerce yıldır, ilahileriyle, naatlarıyla, mevlitleriyle, hilyeleriyle, miraciyeleriyle, esma-i nebileriyle, gazavat-ı nebileriyle, ahlak-u nebileriyle, hicret-i nebileriyle, şefaatnameleriyle bu sevgisini ortaya koyduğunu ifade etti. 

Konuşmasında, 

Arif Nihat Asya’nın, Naat’ından:

“Yüreklerden Taşsın / Yine, İmanlar! / Itrî, Bestelesin Tekbîr’ini; / Evliyâ, Okusun Kur’ân’lar!  / Ve Kur’ân-ı Göz Nûruyla Çoğaltsın / Kayışzâde Osman’lar  / Na’tını Galip Yazsın, / Mevlid’ini Süleyman’lar! /  Sütunları, Kemerleri, Kubbeleriyle / Geri Gelsin Sinan’lar!” 
bölümünü aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, Hazreti Peygamber sevgisinin, Hazreti Nebi’nin tebliğ ettiği dine bağlılığın, onun kitabına hürmetin böylesine büyük olduğu bir milletin mensubu olmaktan ancak iftihar ettiğimizi söyledi.

“Birlikte Yaşama İmtihanını, Peygamberimizin Örnek Hayatına Uyarak Kazanabiliriz”

 Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Ahlakı” 

temalı Kutlu Doğum Programı’na katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam dünyasının birçok yapısal sorunla yüzleşmek durumunda olduğunu kaydederek,

 “Bu durum karşısında bize düşen, Allah’ın ipine sımsıkı sarılarak Peygamberimizin rehberliğinden asla sapmadan ümmetin birliği, beraberliği ve kardeşliği için daha çok çalışmak ve mücadele etmektir”

 dedi.


Cumhurbaşkanı Erdoğan,  Arif Nihat Asya’nın Naat’ının  “Neler Duydu Şu Dünyada / Mevlidine Hayran Kulaklarımız; / Ne Adlar Ezberledi, Ey Nebî, / Adına Alışkın Dudaklarımız!  / Artık, Yolunu Bilmiyor; / Artık, Yolunu Unuttu  /Ayaklarımız!  / Kâbe’ne Siyahlar / Yakışmamıştır, Yâ Muhammed / Bugünkü Kadar!  / Gel, Ey Muhammed, Bahardır... / Dudaklar Ardında Saklı  / Âminlerimiz Vardır. / Hacdan Döner Gibi Gel; / Mi’râc’dan İner Gibi Gel;/  Bekliyoruz Yıllardır!  / Konsun Yine Pervazlara Güvercinler,  / ‘Hû Hû’lara Karışsın Âminler... / Mübarek Akşamdır; / Gelin Ey Fâtihalar, Yâsinler!” bölümüyle sözlerine son verdi.